Mahallenin kedilerinden çok memnunum son günlerde . . .
Çocukluğumdan bu yana hayvanları hep severim. Yolllarda gördüğüm
kediler temkinli bir mesafeden bana şöyle bir bakar ama aramızdaki
mesafe birazcık kapandığında hemen kaçarlardı. Bırakın
onlara el sürmeyi bir kenara koyduğunuz yemeği bile gelip almazlardı.
Hep içimden akılsız hayvan yemek bulacak ama korkusundan anlayamıyor
diye geçirirdim.
Tuhafıma giden şey İstanbul da da bolca kedi
vardı sokaklarda ama nedense pek korkak değildiler. Size bir kaç metreye
kadar yaklaşır itina ile göz teması kurarlardı. Bu adam işime yarar mı
acaba diye bakarlardı son ana kadar. Elinizdeki onlara vermek hatta
sevmek bile mümkün olurdu.
Buradan bir karara vardım.
"İstanbul' un kedileri Konya' nın kedilerinden daha akıllı." Nedenini de
düşündüm. Dünyası yerden 20 cm yüksekte olan ve insan gibi ne yapacağı
belli olmayan bir kitle ile beraber yaşayan bir canlı türü için
İstanbul daha hareketli, daha maceralı olduğundan daha çok tecrübe edinebiliyorlar
daha çok şey öğreniyorlardı. Bu yüzden de daha akıllı oluyorlar dedim
kendi kendime.
Dünya değişiyor. İnsanlar değişiyor. Temel
yapıları aynı kalsa da bakış açıları farklılaşıyor. Bir çok insan daha
geniş çemberler içinde yaşamaya başladı ve bir çoğunun çemberi başka tür
yaşam çemberleri ile keşişir oldu. Artık daha toleranslılar. Sevgi,
nefretten-mücadeleden bira daha fazla anlam kazanmaya başladı. Refah,
karın tokluğu ve idealizmin önüne geçti.
Kediler de bu gelişimden nasibini aldı sanırım. tamnland.com
Dün akşam eve gelirken yol boyunca rastladığım bir çok kedinin benden
kaçmadığı gibi benimle iletişim kurduklarını farkettim ! Ben dün
farkettim ama aslında durum epeydir değişmiş durumdaydı. Bahçemizde
kediler var. Her kapıdan çıktığımda beni bir kaç metre yakınımda bir
süre yürüyüp uğurluyorlar. Her balkona çıktığımda altında yattıkları
çam ağacının altından kafalarını kaldırıp bakıyorlar. Evimizin yolunda
bahçesi yer seviyesinden 2 metre aşağıda kalan bakımlı bir bahçe var.
Kedi buraya inmek istiyor ama duvarın üzerinden bana miyavlıyor. Alenen
"beni buraya bir indirsene" diyor gibi geldi bana ! 40 cm lik bahçe
duvarının üzerindeki kedinin yanından geçerken kuyruğu kotuma süründü
ama kaçmak aklına bile gelmedi.
Mahallemizin kedileri bunlar
artık çoğunu tanıyorum. Köşedeki çöpün gündüz bekçileri. Akşamları köpek
ziyaretleri yüzünden ortalarda görünmezler. Sokak kedileri artık aynı
mahalleyi paylaştıkları insnalarla gayet sıcak bir ilişki içindeler.
Akıllanmış buradaki kediler de . . .
İşte şimdi anladım ki
İstanbul' un kedileri daha akıllı değilmiş aslında. Acı ama aslında
insanlar yeterince akıllı değilmiş meğerse. Kediler aynı. Değişen
insanlar !! Her gördüğü kediyi kovalamaya çalışmıyor artık mahallemizdeki çocuklar. Sokak kedisi pis olur aman ellemeyin demiyor artık çocuklarına büyükler. Kediler de buna uygun hareket edip cevap
veriyorlar. Zemin kattaki adam "balkonumun önü kedi doldu" diye şikayet
etmek yerine düzenli süt koyuyor. Bahçeye çıkan çocuklar kedileri
sevmeye çalışıyor.
Kediler de insanlardan korkmaktan vazgeçiyorlar. Dosluğa cevap veriyorlar.
Böylesi daha iyi. Çok daha iyi çocukluğumdan . . .
Akıllanan Kediler Değilmiş ! ! !
Ziraat Mühendisiyim. Sizce ne yapmalıyım ?
Zooloji olsaydı hayvan bilimi olurdu. Hayal kurabilen ve detaylara
dikkat eden insanlardan çıkar hep sıradışı işler. Ama bir diğer bakış
açısı da en kısa yoldan sonuca ulaşmayı seven insanların detaylarla
fazla ilgilenmediğini söyler. Bu durumda dünyada herkese yer var
demektir.
Yıllık 300-400 bin para getiren bir tarımsal yapı
olmalı ki aylık sana 20 bin kalsın harca diye kar olarak. Tarlada arpa
buğday tarımı olsa 300 bin de kurtarmaz belki 500 bin yıllıklarda gezmek
gerekir, aylık 20 bin net kara ulaşmak için. Bu da dekarlarda değil
hektarlarda olabilir. Hani derler ya benim bir tarlam var ucu bucağı
görünmez.
Bahçede meyve üretsen gene kurtarmaz 100
dekardan aşağısı. Artık tarlada buğdaydan özel , bahçedede elmadan
armuttan özel ne varsa oralara doğru gidip belki yakalanır bu aylık.
Zaten
hayvancıyız. Tarla bahçe bize gelmez ise eğer kocaman bir sığır
çiftliği kurulacak demektir. Ama aylık 20 bin gene kasar bu işleri
baştan. Hani basit bir hesapla desek ki hayvan başına yıllık ortalama
net değer artışından aylığa 300 lira düşse 60-70 hayvanla bu paraya
ulaşırız ayda 20 bin yani. Olmaz çünkü bu paranın bir kısmı hayvanın
karkasında duruyor daha, sadece potansiyel henüz nakite dönmemiş. O
zaman 150 hayvanı bile geçmek gerekli demek ki. Çok para lazım ilk
başta kurmak için. 150 - 200 hayvan demek bu da dünyanın riskini
göğsünle yumuşatmak iki diz üç de ayak bileği hareketiyle beş kere
sektirip nazikçe yere koyabilmek demek.
Beleş parayla bile epey
zor iş. Geri ödemesiz sorgusuz sualsiz adeta mısırdaki bilinmeyen
dededen miras kalmış al harca şeklinde bir para bile olsa kasada
batırmadan rezil etmeden ayda 20 bine gelir dayayacak bir dişli çark
sistem kurmak ne hayvanla ne buğdayla ne de kirazla hemen mümkün olmaz.
Diploma kısmen lazım bir şey. Bu işleri yapmakta faydası
olur. Ama şunu bil ki bu işleri hakkıyla yapanların bir çoğu hatta
neredeyse tamamı başka diplomalara sahiptir. Benim en çok gördüğüm
İnşaat Mühendisi diploması ! Yani en karlı zirai yatırımların başında
eski tacir (müteahit) İnşaat mühendisleri var. Tahsilin verdiği kemali
almışlar. Bina işleri yüzünden büyük parayla oynamayı öğrenmişler.
Piyasayı taciri esnafı üçkağıtcıyı yılışığı işbileni bilmezi müslümanı
gavuru tatlı tatlı dibe çekeni sessizce yükselteni görüp öğrenmişler.
Çok uzun olmayan bir zamanda sert yaşamışlar genellikle. İşte bu
şartlar onların inşaata göre ziraatten daha az emekle çok sağlam paralar
gelebildiğini görebilmelerini sağlamış onlar da altından
kalkabilmişler.
O zaman diplomanın üzerinde okulu bitirdi ama
çok feci uçada bilir kaçada bilir, on parmağında on marifet tacirin önde
gideni olmaya adaydır diye de ilave bir kaşe basmadılarsa diplomayı
baştan kenara koyup unutmakta fayda var.
Bence şöyle yapmalı 20
bine kasmaktan vazgeçilmeli. Sonra büyükbaş için yer bakılmalı.
Buluınursa alınmalı veya uzun yıllığına kiralanmalı. Uzun yıllığına
kiralamak düşünüldüğüne göre kirası gayet makul mümkünse devlet babadan
bir yer olmalı. tamnland.com
Buraya ilerde bozulmak yeniden yapılmak veya
büyütüp gitmeye müsait bir düzen kurulmalı. Her ne kurulursa kurulsun
dışardan bakınca cillop gibi görünmeli. Dikilen en tel maşa yapı bile
güzel görünmeyi başarmalı. Hayvan sağlığına pek bir etkisi olmaz kısa
vadede. Ama uzun vadede işletmeyi ayakta tutar dolayısıyla hayvan
sağlığına etkisi de vardır diyebiliriz düzgün görünen yapıların.
Beş
on hayvan alıp başlamalı. yemiydi samanıydı derken mevcut piyasanın
içine kafa sokulmalı hanya konya bir görülmeli. İnsanların nasıl
oluyorda bu işten para kazanıyor olduklarına bir kafa yorulmalı.
Muhtemelen yapılan her yüz hesabın 99 u bu işten para kazanılmaz çıkar
tam bu noktada. Ama kazanılır.
Beş on hayvanla işin başlangıcı
yapılıp bir çok sıkıntısı keşfedildikten sonra piyasa ne ben kimim diye
bir sınava girmeli mürekkep yalamış akıl bali kişi olarak. Artık bir
masam var bu masada bu yemeği nasıl yemeliyim ki karnım doysun. Benim
numaram nedir ? Herkes kazanamazken ağlayıp dururken ben bu işe ne
katıp kazanan kişi olabilirim diye tatlı tatlı düşünmeye başlamalıdır.
20 bine giden ikinci basamağa böylece basmış olunur. Birinci basamak
bu işi kurabilmekti.
Geriye kaç basamak kaldığını Allah bilir.
Bazen sadece üç basamak kalmıştır bazen de yüzlerce basamak. Her
kişiye nasip olmaz kısacası. İşletmeyi kurup basamakları çıkmaya
başlasa bile . . .
Şimdi burada şair ne demek istemiş ?
Bir
- Bilimum kisveden kurtul kendi başına hür ol, mühendis diploma gibi
unsurlardan değil sadece kendinden medet um. Ama diploma iyidir. demiş.
İki - Hedef belirle ama büyüklüğü ile uğraşma hayvan çiftliği kuracağım de ama ayda 20 binlik kuracağım deme demiş.
Üç - Bir iş kuracak kadar kendi gücün olmalı ki destekle hibeyle işin olabilisin dememiş ama dedi say.
Dört
- İşe başladıktan sonra kendini piyasanın akıntısına kaptırma dümeni
eline al kendi kişiliğini ve yeteneklerini o işin içine sok farklı ol
demiş.
Dörtbuçuk - Desteklerden yararlanabilmek veya başkasına
devredebilmek için işletmeni para eder değerli bir yer gibi göster
düzgün yap pırıl pırıl ve fonksiyonel olsun az harca ama güzel göster
ayrıca büyükbaş daha iyi olur tavuktan, balıktan, çinçilyadan, saanenden
demiş.
Beş - Kendini dinleyen ve yeterli derecede ap tal
olmayan her insan başladığı işi başarır hedefine ulaşır 20 bini de
rahatça görür demeye getirmiş.
Başarılar dilerim. En azından olma ihtimali yüksek bir sektördesin.
17/02/2013 07:45 de yazıldı. Bu yazının bulunduğu orjinal sitede konunun tamamını görüntülemek için tıklayın.
Garip Bir Aşkın Anatomisi ???
20 yıldan
sonra kalbinin aynı şekilde burulması karnının hiç durmadan 4 gün boyunca
karıncalanmasıdır. Yemenin anlamının kalmamasıdır. Üstelik kabullenilemeyen bir
aşkın bunları yapabiliyor olması çok daha acı vericidir.
Oysaki
inanmadımdı aşka hiç. Çocukluğumdan beri. Aşklar hep ulaşılmaz şeylerdi. Zaten
en büyükleri bile birden bitiverirdi. Bu yüzden gerekleri de yoktu.
Aşkın
biyolojik bir şey olduğunu söyleyip işin içinden sıyrılmak bu kadar kolay mı ?
Söyledim ve sıyrılamıyorum. Aptalca. Bu aptallığı yaşıyorum.
20 yıl
önce sadece yürümeyeceğini düşündüğümden uzaklaşmıştım. Şimdi zaten uzak kalmak
zorundayım. Büyüdük yapılandık yuvalar kurduk çocuklar büyüttük ne işimiz var
yan yana ? Fakat sanki 20 yıldır bu anı bekliyormuş gibi ışık hızıyla
çıktım yola telefondaki sesin bana gel dediğini hissettiğim anda.
Hala
yürümeyecek bir ilişki bu. Farklı yapılar, farklı baskınlıklar, farklı
yaklaşımlar, farklı zevk algıları hepsi de çatışıp duracak. Ama ne bu kalp ne de bu
mide umursamıyor bunları. Demek ki aşkın mantıkla zerre alakası yok !!!
Sinead O'Connor' ın sesiyle dinlenen bir Rising Sun , sabahtan akşama kadar arka
arkaya tam yüz kere . . . Allahtan kulaklık denen bir alet var kimseler
duyamıyor. Her tınıda acılar artıyor. Her sözde engellere hırs
büyüyor. Her satırda kalp patlayacak hale geliyor. Bu kesinlikle
aşk işte ve ne gariptir ki tamamen imkansız değil. En büyük acıyı veren de bu
yanı.
Bütün
imkansızlıkları aşacak kadar akıllıyız ne yazık ki. En azından bir
süreliğine de olsa yaşarız bu aşkı aklımızı bir an için umursamaktan
vazgeçersek. Bunun farkında olmanın derin bir üzüntüsü var. Keşke daha aptal
olsaydık, eski aşk filmlerindeki gibi imkansız bir aşk için birbirimizi
kırabilsek hakaret edebilseydik. Bağrımıza taş basmanın bir yol olduğunu
kabullenebilseydik. Yapamayız. Büyük ihtimalle asla yapmayacağız.
Bir
arabaya atlasak, Karadeniz kıyılarından Gürcistan' a doğru uzansak, atlayıp uçağa
İspanya' da Almeria havaalanına insek seraların ve denizin arasından geçip on
dakikada ulaşabileceğimiz Termica' sın da şaraplarımızı yudumlasak . . .
Sonra ?
Yaşadığım bu biyolojik aptallığın aynısından onda da var mı bunu bile
bilmiyorum tek bildiğim beni aradığı ve bir şeyler umut ettiği, belki kendine bile itiraf
edemediği, salakça bulduğu bir şeyler olduğu. Bunu hiç bilemedim herhalde hiç
bir zaman da bilemeyeceğim.
Yıllar
sonra resimlerinden tanımakta güçlük çektiğim bir kadın. Bu o muydu acaba
dediğim. O olduğunu anladığım an irkildiğim ve kesinlikle mutsuz olduğunu düşündüğüm bir harika kadın. Bu
kadın benim için neden harika bunu da bir türlü anlatamıyorum kendime. Bu bir
çekim. Kimsede olmayan. Bunca yıldır beni çok seven insanlarda bile asla
yakalayamadığım bir çekim. Açıklanamaz, açıklanması da gerekmez.
Büyük bir hırs kapladı içimi. Ona ulaşamayacaksan başka şeylere ulaş, acını
hafiflet. Bir kaç gün içinde acımasız ve gözü kara oluverdim. Bana tek faydası
bu.
Yıllar evvel rahmetli Fikret Kızılok' un Bu Kalp Seni Unuturmu' sunu
dinlemiştim gene yüzlerce kez arka arkaya. Bir yandan bir kızın peşinde
koşmanın anlamsızlığı bir yandan da etkisinden kurtulamadığım anlamını
bilemediğim çekim gücü. Sonunda senden çok hoşlanıyorum dediğim bir an ve
reddediliş. Ama ben olsam onun yerinde bende tamam demezdim o konuşmaya. Çünkü
içinde saçma sapan bölümlerde vardı hatırladığım ama asla yazmayacağım.
Devamını getirseydim olabilirdi ama inanmadım yürüyeceğine. Dosttu iyi bir
arkadaştı ama bir sevgili olabileceği hiç bir zaman aklıma yatmamıştı. Şimdi de
daha farklı bir noktada değilim. Ama neden midemdeki karıncalar 4 gecedir
terk etmiyorlar beni ? Bilmediğim şey nedir ?
Aşk için her şeyi yak, istediğin kadar acıt canımı . . . Nothing compares
to you (Hiç bir şey seninle kıyaslanamaz ) . . . Onların
bilip te, benim bunca yıldır çözemediğim şey nedir ?
Bu bir aşk ve belki de bu aşkın bu doslukta, bir karşılığı yok. Kanım,
damarlarım, kalbim ve midem bunu ne zaman anlayacak ? Anlamalarını
istemiyorum, bu acıyı çekmeye devam etmek, bunun aslında bir karşılığı olduğunu
çözebilmek istiyorum.
Evet işte asıl istediğim , beklediğim bu . . . .